top of page
Ara
  • Deniz Kilicgedik Sazak

Kimler Gerçekten Başarır?

Güncelleme tarihi: 1 May 2020


Annesini kaybetmenin üzüntüsüne dayanamıyordu, biran önce gidip, başka bir ülkeye yerleşmeye karar verdi. Sonuçta İngilizce öğretir ve geçimini sağlardı. Portekiz’e taşındı, bir yandan İngilizce öğretmenliği yapıp bir yandan da orada tanıştığı eşiyle birlikte kızını büyütüyordu. Ancak mutluluk kısa sürdü, 1990’ların başında eşinden ayrılıp, birkaç aylık olan kızıyla kardeşinin yanına, ülkesine geri döndü. Bir yıla yakın süre işsiz kaldı. Yoksuluk sınırında bir hayat sürüyordu, böyle planlamamıştı yaşamı. Tüm bu olanlar onu ağır bir depresyona sürüklemişti ve yaşamakta bir anlam bulamıyordu artık. Tek çıkış yolu yazdığı yazılardı.

Yazmak onun için bir terapi haline gelmeye başlamıştı, birkaç aylık olan kızını yanına alıp saatlerce kafede oturup yazı yazıyordu. Aklında yazacağı kitap konusunu şekillendiriyordu, aralıklarla yıllar boyunca üstünde çalıştı hikayesinin. Hatta işyerinde bile yazıyordu. şansı çok uzun sürmedi ve bir gün yazı yazdığı şikayeti üzerine, sekreterlik olan işinden de atıldı. Henüz 20’li yaşlarının sonundaydı ama kendisini “gelmiş geçmiş en büyük başarısızlık” olarak tanımlıyordu. Çoğumuzun yaptığı gibi o da hatalarıyla özdeştiriyordu kendini.

1995 yılında, yazmakta olduğu kitabın bir bölümünü, bir umutla 12 farklı yayın evine gönderdi fakat hepsinden de olumsuz cevap aldı. Buna rağmen yaptığını bildiği en iyi şeyi yapmaya devam etti, hep yazdı. 1996’da, nihayet azminin karşılığını almaya başlıyordu, Harry Potter ve Felsefe Taşı kitabı için 1,000 baskılık bir anlaşma imzaladı. Bugün ise Harry Potter serisi satılan 400milyondan fazla baskısıyla, gelmiş geçmiş en iyi çocuk hatta yetişkin kitaplarının arasında yer alıyor, yazarı J.K Rowling ise en çok kazananlar listesinde. Rowling tüm zorluklara ve yaptığı hatalara rağmen kararlılığından ve tutkusundan asla vazgeçmedi. Başarısızlıklarından güçlendi, ders çıkardı ve öğrenmeye devam etti. Tüm bu hataları onu dünyanın en başarılı yazarlarından biri yaptı.

Risk almak, sonunda hata yapma ihtimalinin olması, olumsuz bir sonuçla karşılaşma korkusu, beklentileri karşılayamama korkusu….bir liste yapmaya kalksak aslında şaşırırız tüm korkularımıza ve bunlara rağmen hala hayatta olduğumuza. Hepimiz başarısızlıktan korkuyoruz.

Peki tam olarak neden korkuyoruz? Hata yaparsak ne olur? Risk alıp elimizdekilerin tümünü ortaya koyup, yenilsek ortaya çıkacak en kötü sonuç ne olabilir?

Kaybedecek neyimiz var?

Liderlerin başarıya karşı tutumu hakkında konuşma fırsatı bulduğum, Türkiye'de global bir şirkette üst düzey bir yöneticinin bu tavsiyesini hep uygulamaya çalışıyorum: “içimde korku duygusu uyandıran veya risk almam gerektiren bir durumdan önce her zaman kendime ‘kaybedecek neyim var?’ diye sorarım”.

Gerçekten kaybedecek neyimiz var. Sonuçta hayatta her hareketimiz risk içermiyor mu? Risk almak için dışarıya adım atmamıza bile gerek yok, oturduğumuz yerden bile yapabiliriz bunu. En büyük risk de zaten risk almamak hep yerinde saymak aslında.

Duyduğumuz korkunun altında yatan asıl neden bilinmeyen ve kontrol edememe, ön görememe düşüncesi. Insan bilmediğinden ve kontrol edemeyeceğini düşündüğünden korkar.

Hepimiz yeni bir işe başladığımız ilk günü veya yeni bir ortama girdiğimiz ilk günü hatırlıyoruz. İçimizdeki ne olacağını bilmeme telaşını, bir an önce bitmesi isteği, fiziksel boyutta mideye giren kramplar, nefesimizin kesilmesi, kalbimizdeki çarpıntı. Bunlar duygularımızın bedenimize yoluyla bize mesaj gönderme çabaları.

Nasıl düşünürsek, hangi bakış açısıyla bakarsak, bedenemiz de ona uyum sağlar. Vücudumuz, duygularımızla senkronize olur bir nevi. Korku hissimiz, vücudumuzda stres hormonlarını tetikler, kendimizi nedensiz yere panik durumuna sokarız. Kendi kendimize hem zihnen, hem de fiziksel olarak engel oluruz aslında. Hata yapma korkumuz, yapabileceklerimizden de engeller bizi. Anksiyetemiz en basit durumu bile atlatmamızın önüne geçer ve çoğu zaman da kendimize karşı bu manipülasyonumuz korktuğumuz olayın da başımıza gelmesine neden olur.

Halbuki o an sakin kalmak, hata yapmanın normalliğini ve insani boyutunu kabul etmek, kendi kendimize engel olmamızdan korur bizi. Korku ve kaygı sadece yapabileceklerimizin de önüne geçmemize, kendimizi engellememize neden olur.

Önemli olan hatalarla özdeşmemek

Aslında hatalar, başarılardan çok daha güzel öğretmenlerdir. Başarısızlıklarımız bize çok daha aklıda kalıcı dersler verir. Her başarılı insanın ardında mutlaka hatalarla dolu bir başarısızlık hikayesi yatar. Kimse başarıyı bir gecede yakalamamıştır. Yakalayanlar da çabuk kaybederler, zor elde edilen daha değerlidir her zaman. Belki korkularımızla yüzleşmek sayısız uykusuz geceye neden olabilir ama aynı zamanda hatalarımız dönüm noktalarımızdır. Çaresizliklerimiz bizi daha güçlendirir. Bizi başarıya götürecek en değerli özellik, sayısız düşüşlere rağmen ayağa kalkıp tekrar risk alabilme yeteneğimizdir.

Tüm başarılı insanların ve göz kamaştırıcı başarıları incelediğimizde, ardında onları bugüne taşıyan bir sürü hata olduğunu görürüz. Bazen en büyük başarımız, en büyük hatamızın sonucunda ortaya çıkar. En iyi stratejimizi en kötü hareketimizden sonra buluruz.

Hataları kişisel başarısızlık, zorlukları da engel olarak algılamaktansa, bakış acımızı değiştirip, farkındalık kazanıp, strateji değiştirmek için bir fırsat olarak görebiliriz. Geçmişte kalan hatalarımızı bizlere gelecek için yol gösterici işaretler olabilirler. Hatalarımızın bizi birer alarm gibi rüyalarımızdan uyandırmasına izin verip, navigasyon cihazı gibi hedefimize giden en uygun diğer yolu hesaplamalıyız. Sonuçta biz hatalarımız degiliz, onlar bizi tanımlamıyor.

Üç yanlışın bir doğruyu götürdüğünü öğrenerek büyümüş kim hata yapmak ister!

Baban eve gelsin görürsün diye korkutulan hangi çocuk yaptığı hataların onu başarıya götüreceğini bilerek büyüyebilir? İşini kaybetme ve geçim korkusu yaşayan kim risk almak ister? Özellikle günümüz iş hayatında kimsenin vazgeçilmez olmadığını vurgulayan şirketlerde kimse bulunduğu düzen ve konfor alanını bırakmayı göze alamaz.

Bu tutumla aileler, şirketler ve bireyler olarak kendi kalemize gol atıyoruz. Çocuklarımız bize bağımlı büyüyor, açtığımız işyerleri birbirinin kopyası ve kimse yenilik konusunda bir adım ileri gitmiyor. En iyi ihtimalle yurt dışında olanı Türkçe’ye çeviriyoruz. Yeni bir ürün veya fikir bulmak yerine, herkesin yaptığını kopyala - yapıştır mantığıyla hareket eden bir gruba dönüşüyoruz. Yeni fikirler üretip, denemek ve yanılmak yerine, hatalardan korkan bir neslin, kısır bir döngünün parçası olduk.

Çözüm Bakış Açımızıda

Hata yapmalıyız ama bilinçli hatalar. Aklımıza her geleni değil, önce artı ve eksileri düşünüp girmeliyiz işin içine. Yeni fikirler, buluşlar ve inovasyonlar için, mutlu olmak için korkularımızla yüzleşmeliyiz. Her zaman hayatı kontrol edemeyiz. Zaten en kötü kaybedecek neyimiz var?

Hata yaptığımızda isyan etmek yerine, proaktif bir tavır almamız çok önemli. Bunun için de bulunduğumuz durumda kendimize belirli sorulara öz degerlendirme yapabiliriz:

- Bu durumdan ne öğrendim?

- Bu olaydan nasıl dersler alabilirim?

- Bu durumda bana hedefime ulaşmamda yardım edecek 3 pozitif yön ne?

Hata korkusunu yenmemizde en etkili adım bakış açımızı değiştirmemizdir. Korkuyu düşmanımız olarak algılamak yerine, her duygu gibi normal olduğunu ve bizi ileriye götürdüğünü anlamalıyız. Korkuyla barışmak için yapabileceklerimiz:

1- Korkuya karşı tutumumuz; Hepimizde en başından beri hata yapmanın ve korkunun kaçınılması gerek durumlar olduğu kodlandı. Ama hatadan korkmak, kaçınmak, duyguları içimize atıp baş etmeye çalışmak sadece geçici sonuçlar verir. Uzun vadede hatalarımızdan ve duygularımızdan kaçınma düşüncesi strese ve anksiyeteye yol açar. Aslında kendi kendimizle bir savaşın içine atılırız çünkü doğamıza karşı gelmeye çalışıyoruz. Bunun da sonucu çoğumuzun yaşadığı sosyal korkular, depresyon, uykusuzuluk, ve panik atak olarak döner. Önemli olan korkularımızın farkında olup , onları kabullenip devam etmek.

2- Korku doğal bir reaksiyon; Başarısızlıklarımızın bizi tanımlamadığını ve hatalarımızla var olmadığımızı anlamak korkumuzu güçsüz yanımız yapmaktan çıkarır. Hepimiz hatadan ve bilinmeyenden korkuyoruz, örnek aldığımız insanlar bile. Tek fark, başarıyı yakalamış insanlar korkularının onları tanımlamasına ve güçsüzleştirmesine izin vermiyor ve risk almaya devam ediyor.

3- Korkuyu hissetmeyi öğrenmek; Empati yeteneği ve duygusal zekamızı geliştirmek hem kendimiz hem de etrafımızdakiler hakkında farkındalık kazanmak için en iyi yöntemlerden biri.

Bunun için, korkunun bedeninizde yola açtığı etkiler üstünde odaklanmak en iyisi olacak. Örneğin; kaygı, stres, ani sinir ve anksiyete şeklinde reaksiyonlar ortaya çıkar. Bu anlarda, kendimizi anlık da olsa durdurup, neden bu tepkileri verdiğimizi ve bu tutumun nereden geldiğini kendimize sormak, yavaş yavaş olayın içimizdeki asıl nedenini bulmaya yardımıcı olur. Günde iki dakika boyunca duygularımız ve tutumumuza karşı meraklı olup, varlıklarını onaylayıp, kaynağına inmek düşünce tarzımızı değiştirmemiz açısından faydalı olur. Önemli olan ilk anlarda bu reaksiyonlardan kurtulmak değil nedenini öğrenip, hafifletmektir.

Hayata korkuyla bakarsak gelişemeyiz. Hata yapmadan yaşamaya çalışmak aslında hiç yaşamamak, en başından yenilmektir. Sonunda hayal kırıklığı da olsa, tüm duyguları dolu dolu yaşayıp öğrendiklerimizle yolumuza devam etmeliyiz. Önemli olan mükemmel olması değil, yapabileceğimizin en iyisini yapmış olduğumuzu bilmek. Hiçbir şey, hiç bir zaman mükemmel olmayacak çünkü, her zaman o işi bizden daha iyi yapan biri mutlaka olacaktır. Hayatı acabalarla yaşamak yerine, engellere rağmen, korkulara rağmen yaşamak önemli. En önemlisi de bu yolculukta yaptığımız hataların bizi tanımlamadığını bilmek gerekir, hatalar bizi başarısız yapmaz insan olduğumuzu kanıtlar.

“ Asla pes etme. Bugun zor, yarın daha zor olacak ama yarından sonra güneşin doğuşunu göreceksin” - Jack Ma

bottom of page