İş ve yaşam arasındaki sınır, tıpkı büyüleyici bir melodinin armonisi gibi hayatımızdaki denge ve düzeni oluşturur. Şefi olduğumuz, her enstrümanın yerinde ve zamanında çaldığı bir orkestradaki parçalar gibi hayat her alanıyla zamanında ve yerinde yaşanmalıdır. Fakat, yaşam akıp giderken çoğu zaman kontrolde olmayı bırakın, seyirci olduğumuzu bile fark etmiyoruz. Tüm yoğunluk ve stresin ardında, mutlu olabilmek kaosun içindeki düzeni bulmak gibidir.
İş-yaşam dengesinin daha çok iş-yaşam entegrasyonuna dönüşmesi ile tükenmişlik sendromu çoğumuzun çok yakından tanıdığı bir kavram haline geldi. Stres ile başlayıp, artarak mutsuzluk, yorgunluk, depresyon ve en son da kendini tükenmiş hissetmeye kadar giden bu psikolojik durum, işyerinde ve özel hayatta birçok nedenden dolayı ortaya çıkabilir.
Özellikle belirsiz zamanlarda, riskli ortamlarda çalışan, kontrol ve hakimiyet duygusu zayıf olan işlerde görev alan insanlar tükenmişliğe daha yatkındırlar. Uzun vadede işyerinde bağlılığın düşmesi, verimsizlik, isteksizlik, fiziksel ve ruhsal hastalıklara sürükleyen bu etkenleri önlemek için yapılması gerekenler hem işyerlerine hem de çalışanlara düşüyor.
Çalışanların kuruma bağlılığını ve mutluluğunu çeşitli anketlerle ölçtünüz diyelim. Bağlılığı düşük, kendini mutsuz hisseden ve şirketin kültürüne uyum sağlayamayan çalışanları nasıl değerli hissetirmek gerekir peki? Özellikle de bunlar şirketin kilit pozisyonlarında çalışıyorsa. Örneğin; havacılıkta az kontrol ve çok değişken içeren bir ortamda bulunan pilotların aidiyet ve mutlulukları önemlidir. Yazılım şirketinde bu aşırı iş-yüküne maruz kalan bilgisayar mühendisleri, mobilya üretimde de detaylara odaklanma gerektiren marangozlar için geçerlidir.
Şirketin kritik noktalarında bulunan çalışanlarınız mutsuz ise bu verim düşüklüğü demektir. Mutsuz çalışanlar gitmeye meyillidir, normalden fazla hastalanırlar ve özel hayatlarında da bu psikolojik sorunlarla mücadele ederler. Bu durumda onların mutluluğunu, şirkete bağlılığını ve aidiyet duygularını nasıl yükseltiriz? Bu iki taraflı, çalışanın ve şirketin birlikte yürüteceği bir süreç. Kurumsal, yönetim ve çalışan boyutlarında değerlendirilmesi gerekir.
Hayatı üstünde kontrolü olmadığını düşünen ve çok değişken bir ortamda çalışanlarda stres tükenmişlik sendromuna kadar gidebilirken, semptomlar ortaya çıkmadan önünü almak önemlidir. Önlem için şirketler psikolojik destek sunabilirler, koçluk veya çalışan ruhsal sağlığı, dengesi gibi konularda seminer düzenleyebilirler. Örneğin; Johson & Johnson’ da çalışanlar için tükenmişlik ve stres konularından sorumlu bir kurum psikoloğu çalışanlara her daim hizmet sunuyor.
Kurumun yapması gereken, mutsuzluğun sebebini bulup köküne inmektir. Bunun için belirli kişi ve departmanlar ile beyin fırtınası şeklinde workshop grupları oluşturulabilirsiniz. Bir veya birkaç gün süren bu seansları tamamen çalışanlar ve şirketin birbirinden beklentilerini, amaçlarını ve atılacak adımları belirlemek içindir. Çalışanlar nasıl bir şirkette kendilerini ideal ortamlarında hissederler, nasıl bir iş yerinde çalışmak istiyorlar, gelecekte neler olmasını ve mutlulukları için ve kontrolde hissetmeleri için neler gerekiyor gibi soruların cevaplarının arandığı bu seanslar tamamen interaktif biçimde ilerler. Amaç, sonunda grupların ortak noktada buluşup, özellikle uygulanabilir kararlar almasıdır. 1 yıl sonra oluşacak değişiklikleri, o hedefe nasıl ulaşacağını ve neler yapılması gerektiğini açıkça münazara eden bu proje aslında tamamen kontrol ve değer duygusu oluşturmakla ilgilidir. Projenin sonunda ortaya çıkan sonuçları hayata geçirmek önemlidir.
Yöneticilere düşen en önemli görev de kendi çalışanlarını tanımaktır. Ruhsal sorunlar genelde dışarıdan belli olmadığı gibi, dile getirmesi de belirli önyargılardan dolayı kolay olmaz insanlar için. Liderler takımlarını yakından gözlemleyerek ve bilinçli bir şekilde iş yükünü gözden geçirerek hareket etmelidirler. Çalışanın sağlığının bozulduğunu ufak ipuçları ele verir. Takımını tanıyan bir lider de bu ipuçlarını okumasını bilir.
Çalışanlar olarak; bilinçli ve farkında hareket etmek, zamanı ve sınırları iyi ayarlamamız gerekiyor. Kendimize, ailemize ve sosyal faaliyetlere zaman ayırmalı ve mesai dışı saatleri değerlendirmeliyiz. Hafta sonu şehir kalabalığından uzaklaşmak veya hobilere zaman ayırmak, hafta boyunca daha zinde ve verimli olmamızı sağlar. Sonuçta hangi departman veya rol olursa olsun, her çalışan önemlidir. Her insan işyerine bir değer katar ve şirketi ileriye taşıyacak güç ve bilgiye sahiptir. Hayattan uyumlu bir melodi ya da kaotik bir gürültü çıkarmak, orkestranın şefleri olarak kendi elimizde.
Comments