
Pandeminin başlamasıyla haftalardır birçoğumuzun alışkanlıkları değişti. Çantalarımızda artık kolonya, dezenfektan ve yedek maske taşıyoruz. Yakın olduklarımızla bile el sıkışmak ve sarılmak sanki uzak geçmişte kaldı. Mart ayından beri evden çalışmak herkesi farklı etkiledi. Bazıları için iş ile özel hayatın karışmasına ve belirsiz çalışma saatlerine yol açarken; bazılarımız da evde oluşturdukları konfor alanında kendilerini çok daha verimli hissetti, ailesiyle daha fazla vakit geçirme fırsatı buldu ve aslında yapılamaz olarak görülen birçok işin kolaylıkla evden de hallolduğunu gördü. Belki de Covid-19 sürecinde yaşadıklarımız bildiğimiz ofis hayatının, açık plan oturma düzeninin ve yerleşmiş çalışma saatlerinin değişim habercisi oldu.
Normalleşme süreciyle, kurumlarda da ofise dönüşler yavaş yavaş başlıyor. Çoğu iş yeri, dönüşümlü gruplar, vardiya sistemi gibi uygulamalarla operasyonlarına devam ediyor. Mesai başlangıcının sabahı çalışma arkadaşlarımızla maskeli ve mesafeli bir şekilde konuşmak her ne kadar ilk anda farklı bir hissiyat olsa da, birçoğumuz için ofise dönüşün ilk günü uzun bir yaz tatilinden sonra okula dönmenin heyecanıyla aynı etkiyi yaratıyor.
önceden tanıdığımız bir hayata dönmenin ve evden çıkabilmenin heyecanını yaşıyoruz. Ancak, günlük dilimize yerleşen “sosyal mesafe” ve “maske” gibi kavram ve kurallar hala bir şeylerin gerçek dışı olduğu hissiyatını uyandırabildiği için, bildiğimiz o hayata tam olarak tekrar nasıl döneceğimiz sorusu bizi kaygılandırıyor.
Bununla birlikte evdeki rutini haftada birkaç gün de olsa değiştirecek ve eski hayata dönüşü sağlayacak bir değişim de kapıda. Başlarda zorluklarla geçen bir adaptasyon döneminden sonra, son dört aydır oturttuğumuz düzenin belki de tekrar bozulması söz konusu. Pandeminin başlamasıyla, evden çalışmaya geçişte yaşadığımız kaygıların ve zorlukların farklı bir türünü deneyimlemeye başlıyor kimimiz belki de. Başkalarıyla bu kadar yakın mesafede olmanın tedirginliği, işleri unuttum mu düşüncesi, yeni iş yoğunluğu ile nasıl başa çıkılacağı, güvenlik tedbirlerinin nasıl olacağı, fiziksel mesafe kuralları ve hatta öğlen yemeği gibi basit konular bile endişeye yol açabiliyor. Oysa bir tarafta önceden tanıdığımız bir hayata dönmenin ve evden çıkabilmenin heyecanını yaşıyoruz. Ancak, günlük dilimize yerleşen “sosyal mesafe” ve “maske” gibi kavram ve kurallar hala bir şeylerin gerçek dışı olduğu hissiyatını uyandırabildiği için, bildiğimiz o hayata tam olarak tekrar nasıl döneceğimiz sorusu bizi kaygılandırabiliyor.
Haftalar sonra oluşturduğumuz güvenli alandan çıkıp, normalleşme sürecine en etkili alışma yolu bunu aşamalı bir şekilde gerçekleştirmek. Bilişsel yüklenme ile ilgili yazımda da belirttiğim gibi, bir günden diğer güne, eski alışkanlıklarımızı sergilemeyi beklememiz gerçekçi olmayabilir. Dortmund Üniversitesi Psikoloji Bölümünün araştırmasına göre, aşamalı bir iş ve sosyal hayata dönüş planı bize en verimli adaptasyon sürecini sağladığı gibi psikolojik geçiş dönemini de kolaylaştırır. Geçiş dönemi için yaptığımız aktivitelerin mutlak biçimde güvenli veya güvensiz olduğunu düşünmek yerine bu süreçte gri alanlara karşı daha toleranslı olmamız gerekebilir. Riski tamamen elimine edemeyeceğimizin bilincinde olmak ve hesaplı riskler almak adaptasyon sürecimizi de kolaylaştıracaktır.
Bu aşamada tüm önemlerin alındığı, ayrı gruplar halinde çalışılan, fiziksel mesafe kuralına uyulan ve rutin olarak dezenfekte edilen bir ofiste, virüsün fiziksel bulaşma riskinin minimuma indirilmiş olması, bu geçiş sürecinde bize bir yandan da psikolojik olarak güven verir. Geçen aylarda da deneyimlediğimiz değişim ve bilinmeyene alışma sürecinin en önemli parçalarından birini, fiziksel sağlığımızın yanında psikolojik sağlığımızı da virüsten korumak oluşturuyordu. Bunun yanında, aşağıdaki yöntemler hayatımızdaki değişimi kolaylaştırmak ve pandemi sonrası iş kültürüne daha çabuk adapte olmak için yardımcı olabilir.
İletişimde Kalmak: Fiziksel mesafeyi göz önünde bulundurularak iş arkadaşlarıyla kahve içmek, sohbet etmek aslında yakın endişeleri paylaştığımızı bize fark ettirir ve bizi rahatlatabilir. Öncesinde yapılan, yöneticiler ve takım arkadaşlarıyla işe dönüş konuşması veya ufak bir online toplantı bile düşüncelerimizi paylaşmak için faydalı olur.
Süreci Bilmek Üzerindeki Kontrolü Artırır: İlk iş gününe hazırlanmak, günlük yapılacakları belirlemek, eski alışkanlıklarımızı ve iş rutinimizi hatırlamak bilinmeyen duygusunu azaltır ve durumların üzerindeki kontrol duygusunu pekiştirir. Bunun için eski notları okuyup, prosedürlere göz gezdirebilir veya eski yaptığımız görevlerin üstünden geçebiliriz.
Adım Adım İlerleme: Geçtiğimiz aylarda ofis düzeninden ve çoğu görevin yapılış şeklinden uzaklaştık veya işimizle ilgili yeni alışkanlıklar edindik. Tekrar eskileri hatırlamak ve yeni bir düzen oluşturmak için kendimize zaman tanımamız gerekir. En efektif değişimler zamanla gelişen ve davranışlarımızı yavaş yavaş otomatikleştiren biçimde olanlardır.
İlerlemeleri İzlemek: Özellikle ilk zamanlarda yaptıklarımızın üstünden geçip, neler yaptığımıza göz gezdirmek, ilerlememizi görmek ve kendimizi analiz etmemizi, neleri iyi yaptığımızı ve daha iyi yapabileceğimizi görmek için yararlı olur.
Beslenme, Dinlenme ve Uyku: İşe başlamamızın ilk günleriyle beslenme ve uyku düzeninin bozulması çok doğal. Evde oturduğumuz süreçte farklı saatlerde uyandık, beslendik ve dinledik. Bu yüzden ilk günler ofiste değişen yeme ve uyku düzeniyle gelen yorgunluk hissini efektif dinlenme ve sağlıklı beslenme ile dengelemek önemli.
Konfor Alanı Sağlayan Alışkanlıkları Korumak: Son aylarda huzur veren alışkanlıklarımızı devam ettirmek, değişimin içinde kendimize yeni bir konfor alanı oluşturmak açısından faydalı. Bu alışkanlık günün belli bir saatinde kahve içmek, müzik dinlemek veya yürüyüş yapmak olabilir.
Yapılan araştırmalar, birbirine bağlı olan ve umut, heyecan, ilham gibi pozitif duygular besleyen sosyal grupların ani değişken ve bilinmeyen durumlara daha çabuk ve kolay alıştıklarını gösteriyor (Fredrickson & Branigan, 2005). Sürekli değişimin ve bilinmeyenin içinde olmak çoğumuz için zorlayıcı bir deneyim olsa da aynı duyguları paylaşıp, aynı olayları yaşamamız bu zorlu dönemi daha kolay atlatmamıza yardımcı olur. Bulunduğumuz geçiş döneminde durumları siyah-beyaz, tehlikeli-güvenli olarak kesin bir biçimde değerlendirmektense hesaplı bir şekilde, riski minimize etmek, hem kaygılarımızı azaltmak, hem de tekrar sosyal ve iş hayatına adaptasyon konusunda önemli rol oynar.
Referanslar:
Fredrickson, Barbara & Branigan, Christine. (2005). Positive Emotions Broaden the Scope of Attention and Thought-action Repertoires. Cognition & emotion. 19. 313-332. 10.1080/02699930441000238.
Comments